TYT Türkçe Deneme Sınavı 6 başlıklı testimiz MEB kazanımlarına ve müfredatına uygun olarak hazırlanmıştır.
Tebrikler - TYT Türkçe Deneme Sınavı 6 adlı testimizi başarıyla tamamladınız.
Sınavda size %%TIME_ALLOWED%% saniye verildi %%TIME_USED%% saniyede sınavı tamamladınız.
Bu sınavda soruların %%TOTAL%% soruya karşılık, %%SCORE%% doğru %%WRONG_ANSWERS%% yanlış cevap verdiniz.
Sınavdan aldığınız puan: %%PERCENTAGE%%
Sınav sonucunuz hakkındaki değerlendirmemiz: %%RATING%%
Soru 1 |
Obezite, vücutta fazla miktarda yağ birikmesi sonucu ortaya çıkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Bu hastalık, besinlerle alınan enerji miktarının, metabolizma ve fiziksel aktivite ile tüketilen enerji miktarını aştığı durumda ortaya çıkar. Obezite, insan yaşamını kısaltan, yaşam kalitesini ve beraberinde kalp ve damar sistemini olumsuz etkileyen ve birçok önemli rahatsızlığa daha zemin hazırlayan, tedavisi mümkün bir hastalıktır. Obezite için en yaygın olarak kullanılan ölçüm, Vücut Kitle İndeksi (VKİ) ve bel çevresi ölçümüdür. VKİ, vücut ağırlığının (kg), boyun karesine (m²) bölünmesi ile hesaplanır. Bu değer, yaş ve cinsiyetten bağımsızdır. Ülkemizde kadınların yüzde 20,9’unun obez olduğu görülmektedir. Erkeklerde ise bu oran yüzde 13,7’dir. Toplamda Türkiye’de obezite oranı %17’dir.
Bu parçadan obezite ile ilgili olarak
I. Tanımı ve özellikleri nedir?
II. Nasıl tedavi edilmektedir?
III. Hangi yaş aralıklarındaki kişilerde görülmektedir?
IV. Nasıl oluşmaktadır?
V. Ülkemizde nasıl bir görülme seyri izlemektedir?
sorularından hangilerine cevap alınamaz?
I ve II | |
I ve III | |
II ve III | |
III ve IV | |
IV ve V |
Soru 2 |
I. Uzmanlar öncelikle iki insanın konuşurken aralarında yaklaşık bir kol uzunluğunda mesafe bıraktığını hatırlatıyorlar.
II. Asansörün içinde bir başkası varken pek çoğumuz endişe, tedirginlik, gerginlik, korku gibi duyguları barındıran bir atmosfer içinde oluruz.
III. Üstelik fiziksel olarak bu kadar yakın olmanın bir başka etkisi olarak “Bir başkasını rahatsız ederim.” korkusuyla daha da tedirgin olmaya başlıyoruz.
IV. Kısaca “tuhaflık” diye tanımlayabileceğimiz bu durumun uzmanlara göre mantıklı bir nedeni var.
V. Ancak asansördeki mesafe bundan çok daha az olduğu için insanlar kendilerini garip, doğal olmayan bir durumun içinde hissediyor.
Yukarıda numaralanmış cümleler anlamlı ve kurallı bir bütün oluşturduğunda hangisi baştan dördüncü olur?
I | |
II | |
III | |
IV | |
V |
Soru 3 |
Büyük yangından sonra yalnız Ulu Cami’nin ve Kozahan’ın kurtulduğunu öğrendik. Ulu Cami’nin kurtuluşu şehrin bu tarafını, tarihî merkezinin etrafında yeniden kurma imkânını bize sağlayacaktır. Bu caminin duvarlarında sadece on dokuzuncu asırdan kalma büyük yazıların harap olmayışı dahi bizim için bir saadettir. Öbür hanların ve hamamların hepsinin zâyi olmamış olmasını ve bu asil binalardaki tahribatın pahalı veya ucuz bir tamirle telafi edilebilecek dereceyi aşmamış olmasını temenni edelim.
Bu parçadaki altı çizili sözü anlamca karşılayabilecek bir kullanım aşağıdakilerin hangisinde vardır?
Kardeşim, hastalığı döneminde kaybettiği zamanın yerini doldurmak istiyor, atak ve sabırsız görünüyordu. | |
Vietnam’da meydana gelen Lekima tayfununun ardından durum ürpertici boyutlara ulaştı. | |
Pek çok aleti çalıştırmak amacıyla kullandığımız pilleri ömrü bittiğinde çöpe atarken bir değil iki kez düşünmeliyiz. | |
Türkiye’de 1980’lerde yaygınlaşan kuş gözlemciliği, buna gönül vermiş amatörlerce yürütülüyor. | |
Artık işlevini yitirmiş bu saat kulesinin yerine daha modern ve büyük bir kule inşa etmek istiyoruz. |
Soru 4 |
(I) Okullar, artık televizyon ve siber dünyanın tutsağı hâline getirilmiş çocuklarla dolu. (II) Bu yüzden çocuklarda öğrenme güçlüğü veya dikkat eksikliği gibi sorunlar günümüzde çok daha fazla teşhis ediliyor. (III) Dolayısıyla çocukları okullarda bedensel ve ruhsal olarak tutmak eskisinden daha zor. (IV) Birçoğu, televizyon ve internetin etkisiyle hıza ve eğlenceye alıştırılıyor. (V) İmgelerin hızla değiştiği, egoların şiştiği, şiddetin sıradanlaştığı, dilin giderek daraldığı bir medya ortamı içindeler. (VI) Modern dünyada başarının, her şeyi meşrulaştıran bir işlevi olduğu çok açık. (VII) Bu yüzden çocuklar ders çalışmak, kitap okumak veya düşünmek gibi yavaşlık ve dikkat gerektiren eylemleri yapamaz hâle geliyorlar.
Bu parçada numaralanmış cümlelerden hangisi düşüncenin akışını bozmaktadır?
II | |
III | |
IV | |
V | |
VI |
Soru 5 |
Muhabir: (I) ---- Bilim adamı: — Bilim bir merak işi. Gecenizi gündüzünüzü verdiğiniz bir çalışma alanı. Bu dünyada merak, istek ve hırs sizi kamçılıyor. Aksi hâlde böyle sıkı bir çalışma disiplinini sürdürmeniz mümkün olmaz. Şöyle düşünün: Tamamen karanlık bir ortamdasınız ve gözleriniz de kapalı. Ama orada düzenli bir işleyiş, bir mekanizma var. İşte çalışmalarımızla biz bunu anlamaya çalışıyoruz. Muhabir: (II) ---- Bilim adamı: — Bilimin güzel tarafı şudur, düşündüğünüzü yapıyorsunuz. Kimse size bir şey dikte etmiyor. Son dönemde TÜBİTAK’ın yanı sıra gerek Kalkınma Ajansı gerek Avrupa fonları Türkiye’de bilimi daha iyi seviyelere getirdi. Maddi anlamda büyük bir sıkıntı olmasa da uzmanlık alanım olan moleküler biyolojide çalışmanın en büyük sıkıntısı, kullandığınız malzemelerin size geliş süresi.
Bu diyalogda boş bırakılan yerlere aşağıdakilerden hangisi sırasıyla getirilmelidir?
I. Bilimsel keşifler yapmak için nasıl bir çalışma disiplinine sahip olmak gerekiyor? II. Bilimle uğraşmanın kişiyi özgür düşünceli kıldığını söylemek doğru bir yaklaşım mı? | |
I. Bilimsel çalışmalarınızda zorluklarla karşılaştığınızda bunları aşmak için ne yapıyorsunuz? II. Moleküler biyoloji alanında ülkemizde yeterli bir birikim oluştuğunu düşünüyor musunuz? | |
I. Bilim dünyasına yönelmek ve sürekli araştırmalar yapan bir insan olmak sizin için ne anlam ifade ediyor? II. Ülkemizde bilim alanında çalışmanın bazı zorlukları var mı? | |
I. Genç bilim adamlarına başarılı olmaları için ne gibi tavsiyeleriniz olur? II. Türkiye’de bilimsel çalışmaları destekleyen bazı kurumların önemi nedir? | |
I. Her alanda olduğu gibi bilim dünyasında da olumsuzluklar yaşamak mümkün mü? II. Dünyaya baktığınızda ülkemizin bilim arenasındaki yerini nasıl görüyorsunuz? |
Soru 6 |
I. Manyetik Rezonans Görüntüleme (MR) büyük mıknatıslarla oluşturulan güçlü manyetik alan içinde radyo dalgalarını kullanan bir röntgen cihazıdır. II. Bu cihaz, sağlıklı anatomik yapıları, bir problemi olan diğer yapılardan net olarak ayırt ve teşhis etmek için kullanılır.
Bu iki cümlede ifade edilenlerin anlamca doğru bir biçimde birleştirilmiş hâli aşağıdakilerden hangisidir?
Yeni bir röntgen cihazı olarak geliştirilen MR, mıknatısların güçlü manyetik alanlarını ve radyo dalgalarını kullanarak vücuttaki zararlı oluşumları yok etmek için tasarlanmıştır. | |
MR, radyo dalgalarının mıknatısların manyetik alanı içinde hareket ettirilmesiyle işletilen bir cihaz olarak sağlıklı doku organlarının son durumunu tespit etmek için kullanılmaktadır. | |
MR, sağlıklı ve hastalıklı dokular arasındaki farklılıkları saptamaya ve tanımlamaya yarayan, mıknatıs yardımıyla oluşturulan elektromanyetik alanda radyo dalgalarının da kullanılmasıyla işletilen görüntüleme makinesidir. | |
Modern bir röntgen cihazı olan MR, manyetik alanlarda hareket eden radyo dalgalarını tespit ederek insan sağlığını tehdit eden durumları daha net ve kısa sürede belirlemeyi sağlamıştır. | |
MR cihazı, problemli olan dokulardaki sağlık sıkıntılarını tespit etmenin yanında bunlara çözüm üretmek için kullanılan ve yenilikçi bir buluşla mıknatıslardan ve radyo dalgalarından faydalanan bir alettir. |
Soru 7 |
Güvercinlerin gereksinimleri yıl boyunca değişiklik (I) göstermektedir. Güvercinlerin beslenmesinde kullanılan (II) yem karışımları da bu değişimlere (III) göre olmalıdır. İyi bir güvercin yemi karışımında proteinler, karbonhidratlar, vitaminler (IV) ve mineraller dengeli (V) bir şekilde bulunmalıdır.
Bu parçada altı çizili sözcüklerin hangileri hem yapım hem çekim eki almıştır?
I ve II | |
I ve IV | |
Yalnız III | |
III ve V | |
Yalnız V |
Soru 8 |
Küçükken zekâ sorunu olduğu düşünülürken atomu keşfedip parçalayarak herkesi şaşırtan Einstein’ın zamanında, güçlü ve zayıf kuvvetler henüz keşfedilmemişti. Einstein iki farklı kuvvetin varlığını -kütle çekimi ile elektromanyetizmaoldukça sorunlu bulmuştu. Bu yüzden onun teorileri sert tartışmalara yol açıyordu. Bu yüzden de bu iki kuvvetin aslında tek bir büyük temel ilkenin görünümü olduğunu göstereceğini umduğu birleşik bir alan kuramı arayışına girdi. Onun bu sonuçsuz arayışı otuz yıl sürecekti. Don Kişot’unkine benzeyen bu arayış, Einstein’ı ana akım fizikten ve bilim insanlarından ayırdı. 1940’ların başında bir dostuna, “Aslına bakarsan çorap giymemekle tanınan, özel bazı durumlarda ilginç bir vaka olarak sergilenen yalnız bir ihtiyar olup çıktım.” diyecekti. Sanılanın aksine Nobel Ödülü’nü “İzafiyet Teorisi” ile değil, “Fotoelektrik Etkisi” ile almıştır.
Bu parçadan Einstein ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
Zamanının çok ilerisini görebilen bir bilim insanıdır. | |
Düşünceleriyle çağdaşı bilim insanlarından farklı bir tavır sergilemiştir. | |
Bir iddiasını ispatlamak için uzun yıllar çalışsa da sonuç alamamıştır. | |
Hakkında edinilmiş yanlış bilgiler vardır. | |
Yaşamının son dönemlerinde fikirlerinden çok, dış görünümüyle ilgilenilmiştir. |
Soru 9 |
(I) Okuduğunuz metin, Fransız yazar La Fontaine’e ait bir fabldır. (II) Ezop Masalları’nı yeniden kaleme alıp manzumlaştırarak yetişkinlerin dünyasına kazandıran Jean de La Fontaine, yazdığı fabl eserleriyle tanınmıştır. (III) La Fontaine, yazdığı fabllarda hayvanlara ahlaki karakterler vererek onların şahıslarında bazı olumsuz insan karakterlerini tenkit etmiştir. (IV) La Fontaine’nin canlı, hızlı, incelik ve nükte dolu bir anlatımı vardır. (V) Aslan, kurt, tilki, eşek ve horoz eserlerinde sık sık bahsettiği hayvanlardır.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangilerinin öge sayısı aynıdır?
I ve II | |
I, IV ve V | |
II, III ve IV | |
III ve V | |
II, III ve V |
Soru 10 |
Ünlü arkeoloğun yapacağı seminer ertelendi. | |
Annem ve ablam, bir saat önce kuaföre gitti. | |
Traktörün ön lastiği çamura saplandı. | |
Futbolcularımızdan ikisi, antrenman sonrasında basın toplantısına katılacak. | |
Sizce konservatuara girmek için nasıl bir çalışma yapmalıyım? |
Soru 11 |
Sevincimi yapmacık bir öfkeyle saklamaya çalışarak: “Baban gelinceye kadar sana bir daha gezinti falan yok. Seni gidi afacan kız, seni! Bir daha kapının eşiğinden dışarı adımını attırmayacağım.” dedim. Yerinden fırlayarak koştu, sevinçle yanıma geldi.
Bu parçada aşağıdaki noktalama işaretlerinden hangisi yanlış kullanılmıştır?
Tırnak işareti (“ ”) | |
Nokta (.) | |
İki nokta (:) | |
Ünlem işareti (!) | |
Virgül (,) |
Soru 12 |
Tarihçiler Çin kaynaklarına dayanarak Altay Dağları’nı ve çevresini Türklerin ilk yurdu olarak kabul etmişlerdir. Sanat tarihçileri ise Kuzeybatı Asya (IV) sahasını anayurt (IV) olarak belirtmişlerdir.
Bu parçada numaralanmış sözlerin hangisinde bir yazım yanlışı vardır?
) I B) II C) III D) IV E) V | |
Soru 13 |
Bilim adamları, jest ve mimiklerin iletişimde sözden çok daha etkili olduğunu söylüyorlar. İletişimlerimizde, söylediğimiz şeyler kadar söylemediğimiz şeyler de çok önemlidir. Hatta belki de biraz daha fazla önemlidir. Konuşurken duygu ve düşüncelerimizden farklı þeyler söyleyebiliriz ancak konuşmadığımız zamanlarda beden dilimiz konuşmaya devam eder. Gözlerimiz, beden duruşumuz, mimik ve jestlerimiz, kol ve bacak hareketlerimiz, oturma biçimimizle birçok mesaj veririz. Sözlü mesajlar daha çok düşüncelerimizi yansıtırken sözsüz mesajlarımız ise iç dünyamızla ilgilidir; duygu ve düşüncelerimizi daha gerçekçi yansıtır. Gelişmiş ülkelerde tiyatrolarda, güvenlik kurumlarında hatta özel şirketlerde beden dili dersleri alınmaktadır.
Bu parçada anlatılanlardan yola çıkılarak beden diliyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
İnsanların iç dünyalarını davranışlarından çözümleme olanağı tanımaktadır. | |
Kişinin karşısındakine verdiği değeri açıkça ortaya koymada belirleyici ana unsurdur. | |
Kişilerin gerçek duygu ve düşüncelerini gizlemelerine imkân vermemektedir. | |
Tek taraflı bir iletişim yöntemidir. | |
Kişiden kişiye farklılıklar gösterebilmektedir. |
Soru 14 |
Kentler ( ) uygarlık tarihinin en önemli basamaklarından biridir. Antik Çağ’dan modern toplumlara kadar kentler özgürlüklerin ve insan yaratıcılığının toplumsal mekânları olmuşlardır. Tarihsel olarak farklı dönemlerde ( ) farklı kültürlerde ve farklı toplumlarda ilerlemenin alanlarını oluşturmuş ( ) üretimin, iş bölümünün ve toplumsal zenginliğin kesişim noktası olmuşlardır. Aslında “Kent kavramının tanımı nedir ( )” sorusuna verilecek tek ve net bir yanıt bulmak güçtür ( )
Bu parçada parantezlerle belirtilen yerlere aşağıdakilerden hangisinde verilen noktalama işaretleri sırasıyla getirilmelidir?
(,) (,) (;) (?) (.) | |
(;) (,) (;) (!) (.) | |
(,) (;) (,) (?) (.) | |
(,) (.) (;) (!) (.) | |
(;) (,) (;) (?) (.) |
Soru 15 |
Edebî metinlerden beklentileri karşılanmadığında okur kitabı herhangi bir noktasında bırakma seçeneği ve özgürlüğüne sahiptir. Kötü kurgulanmış, karakterleri olgunlaşmamış, özensiz kaleme alınmış, omurgası kırık, olay örgüsü kendi çekim alanını yaratamamış, dil işçiliğinde önemli eksiklikleri olan metinleri okumak için hayat çok kısa değil mi? Umberto Eco, Genç Bir Romancının İtirafları isimli eserinde roman için “Konuya hâkim ol, sözcükler arkadan gelir.” der. Bu kuralın, şiirde tam tersi olarak işlediğini de ekler: “Sözcüklere hâkim ol. Konu arkadan gelir.” Kuşkusuz bir kurmaca eseri çekici ve okunur kılan farklı unsurlar var.
Bu parçaya göre romanla şiir arasındaki fark aşağıdakilerin hangisinde en doğru biçimde dile getirilmiştir?
Romanda içerikle dilin uyumu şiire göre daha güçlüdür. | |
Roman yazarı konuyu öne çıkarırken şair, şiirin dilsel örüntüsünü ön plana çıkarır. | |
Roman şiire göre daha fazla bir emek ve zaman isteyen bir yazınsal türdür. | |
Romanda içerik üslubu biçimlendirirken şiirde üslup içeriği biçimlendirir. | |
Romanda dil özensiz ve gelişigüzel kullanılırken şiir dilinde mutlak bir düzen vardır. |
Soru 16 |
Aşağıdaki dizelerin hangisinde ayraç içindeki ses olayı yoktur?
Serinlik bir ihtiyardır ki şehrin üstünde Gerinir sabahla beraber (Ünlü düşmesi) | |
İzliyoruz evler, apartmanlar, minareler üstünden Uzak uzak yollara süzülen bulutları (Ünlü daralması) | |
Çıplak ampul ışıklarıyla karışır sabahlara Taze ekmek kokuları (Ünsüz benzeşmesi) | |
Bazen de o kadar küçülüyor ki dünya Devrilecek sanıyorum kımıldarsam (Ünsüz düşmesi) | |
Hiç acıkmadım ben o zamanlar Şimdi ise susuzum sevdaya (Ünsüz yumuşaması) |
Soru 17 |
Bir çocuk kitabında yazar kesinlikle otoriter bir didaktiklik içeren, yönlendirici bir tavır takınmamalı, okuyucuların algılarına sınırlar koymamalıdır. Yazar her şeyi çok iyi bilen, çok iyi yapan bir yetişkin edasına bürünmemelidir. Çocuğu küçümseyen, ona küçük insan olarak bakan bir anlayışa sahip olmamalıdır. Aksine, okurla beraber meraklanan, idrak eden, sevinen, üzülen bir anlatımı benimsemelidir. Yazar ifadelerinde net olmalı; yanlış anlamalara, kapalı ifadelere yer vermemelidir. Kafasında vermeyi düşündüğü şey ile metnin iletisi net bir biçimde örtüşmelidir. Çocuk kitaplarının konusu, kurgusu; çocuk gerçekliği ve çocuğun ihtiyaçları, yaşı hesaba katılarak seçilmelidir.
I. Yetişkinlerin dünyasına da seslenmek
II. Baskıcı bir öğreticilik taşımamak
III. Çocuğu kendi konumunda değerlendirmek
IV. Açık, anlaşılır bir dil kullanmak
V. Evrensel niteliklere sahip olmak
Bu parçaya göre yukarıda verilenlerden hangileri iyi bir çocuk kitabında yer almaz?
I ve II | |
I ve V | |
Yalnız III | |
III ve V | |
IV ve V |
Soru 18 |
Kestane, ülkemizin (I) önemli orman ağacı türlerinden (II) biri olup özellikle çok maksatlı kullanımlar için uygundur. Sürdürülebilir (III) ormancılık bakımından orman kaynaklarının en iyi şekilde planlanması, işletilmesi ve toplumun faydasına (IV) sunulması Orman Genel Müdürlüğünün ana hedefleridir. (V)
Bu parçadaki altı çizili sözcüklerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?
I.de, iyelik eki, tamlayan ekinden önce gelmiştir. | |
II.deki ayrılma durum eki, tamlayan eki görevindedir. | |
III.deki “-r, -ır, -ir” eki, sıfat-fiil eki görevindedir. | |
IV.de, fiilden isim yapım eki vardır. | |
V.de, çoğul eki vardır. |
Soru 19 |
(I) Boş kalan zamanlarımızın çoğunda tarihî Kaleiçi’nin Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi farklı kültürlerin izlerini taşıyan sokaklarını gezdik. (II) Kaleiçi, Akdeniz’in mavi sularının kıyısına kurulmuş renkli mi renkli mahalleleri ile şehrin tam olarak göbeğinde konumlanmış bir yerleşke. (III) Daracık sokaklarında sağlı sollu yer alan ve büyük çoğunluğu restore edilmiş eski ve tarihî yapılar, butik oteller, şık restoranlar, müzeler, hediyelik eşya satan dükkânlar… cıvıl cıvıl bir hareketlilik katıyor buraya. (IV) Kentin tam merkezindeki kaleye ise iki noktadan girebiliyorsunuz. (V) Daha sonra denize doğru inen yolda keyifli bir yürüyüş de yapabilirsiniz.
Bu parçadaki numaralanmış cümlelerle ilgili olarak aşağıda verilenlerden hangisi yanlıştır?
I. cümle, birden fazla yan cümleciği olan girişik birleşik cümledir. | |
II. cümlede, pekiştirme anlamı olan bir ikileme adlaşmış sıfatı nitelemiştir. | |
III. cümlenin yüklemi, geçişli ve etken çatılıdır. | |
IV. cümle, üç ögeli bir cümledir. | |
V. cümlede, “doğru” sözcüğü, zarf görevinde bir ilgeç grubu oluşturmuştur. |
Soru 20 |
Edip Cansever’in 1954 yılında yayımlanan Dirlik Düzenlik adlı kitabını bugün yeniden gözden geçirdiğimizde iki önemli nokta dikkatimizi çekiyor. Bir kere, Cansever’in o günlerde girişilen “şiiri topluma mal etme” çabası içinde bile sanatın onurunu koruduğunu görüyoruz ki genç bir şair için çok önemli bir özellik bu. Çünkü dizelerinde, şiirin hakkını veriyor. Sonra, Cansever’de bugün daha bilinçli hâle gelen öze ve anlatıma ilişkin özelliklere rastlıyoruz. Bunların yanı sıra o dönemin ortaklaşa şiir beğenisinden, ortaklaşa şiir anlayışından da etkiler taşıyor kitap.
Bu parçada altı çizili sözle, Edip Cansever’le ilgili olarak anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Dünya görüşünü şiirin dışında tuttuğu | |
Şiirin yazınsal niteliklerinden ödün vermediği | |
Şiiri toplumsal ya da bireysel sorunların anlatım aracına dönüştürmediği | |
Şiirlerinde kendi yaşamına ait ayrıntılara yer vermediği | |
Döneminin hâkim edebî anlayışlarından ayrılarak kendine özgü bir şiir evreni kurduğu |
Soru 21 |
Şimdilerde önemli edebî yapıtlar TV’ye ve sinemaya aktarılarak izleyiciye sunuluyor. Dizi ya da filmleri izleyerek yazarlar ve romanları hakkında kanaat sahibi olunabilir mi? Elbette hayır. “Ne gerek var yüzlerce sayfalık romanları, ağır cümleleri, sıkıcı tasvirleri okumaya; filmini, dizisini izler ya da çizgilerine göz atarsınız olur biter.” anlayışı belki hız çağına uygun ama okuma zevkini geliştirmek, o yazarları ve romanlarını tanımak/kavramak için olamaz. Çünkü bir romana edebî değerini veren şey hikâyesinin ne anlattığı değil, o hikâyenin yan temalarla nasıl zenginleştiği, karakterlerin ete kemiğe nasıl büründüğü, toplumsal hayatın bu karakterleri ve olayların gelişimini nasıl etkilediği, nasıl bir atmosfer yaratıldığı ve yazarın bütün bunları nasıl bir dil ve üslupla aktardığı soruları etrafında cevaplanabilir.
Bu parçadan aşağıdakilerden hangisi çıkarılabilir?
Başarılı bir biçimde TV’ye aktarılmayan edebî yapıtlar, etki gücünü kaybeder. | |
Bir yapıt, ancak nitelikli senaristler ve yönetmenlerce sinemaya aktarılabilir. | |
TV ve sinema, edebî yapıtların değerine ve etki gücüne katkı sağlayacak görsel ögelere sahip değildir. | |
Sinemaya aktarılan bir yapıt, sinemada kitap hâlindeki değerini ve etki gücünü koruyamaz. | |
Bir yapıtın TV’ye ya da sinemaya aktarılması o yapıtın tanınırlığına katkı sağlamaz. |
Soru 22 |
I. Yapılan araştırmalar, deniz canlılarının plastikleri organik gıdalardan ayıramadığını ortaya koymaktadır.
II. İspanya sahillerinde her yıl binlerce deniz kaplumbağası, soluk borularında meydana gelen plastik atık tıkanmasından dolayı ölmektedir.
Yukarıda verilen II numaralı cümleyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
I. cümlede belirtilen durumun her zaman geçerli olmadığı, verilen örnekle ortaya konmaktadır. | |
I. cümlede anlatılan durumun ortaya çıkardığı olumsuz bir sonuca değinilmiştir. | |
I. cümledeki bilginin nesnel verilere değil, yoruma dayandığı belirtilmektedir. | |
I. cümlede belirtilen durumla ilgili istisnalardan söz edilmiştir. | |
I. cümlede verilen bilgilerle çelişen yeni bilgiler olduğu belirtilmiştir. |
Soru 23 |
Engellendiğimizde, hayal kırıklığına uğradığımızda, fiziksel olarak zarar gördüğümüzde ya da bir felaketle karşılaştığımızda öfkeleniriz. Böyle bir durumda genellikle öfkemizi bastırır ya da çeşitli yollarla dindirme yoluna gideriz. Ancak öfkeyi bastırmak, öfkenin olumsuz etkisini gidermek değildir. Sadece başka bir zamana ertelemektir. Öfkeyi bastırdığımızda öfke bizim kontrolümüzden çıkar ve sürpriz bir zamanda patlamaya yol açarak bizi esir alabilir. Kimi zaman da öfkeye yol açan uyarıcılardan uzaklaşarak öfkelerimizi dindirebiliriz. Ancak öfkenin kaynağını, öfke oluşturan durumları ortadan kaldırmadığımız için öfkeyi yine bir süreliğine kontrol altına almış oluruz. Öfke kontrolünde en etkili yöntem ise bizi öfkelendiren kişi ya da durumları anlamaya çalışmak, öfkeyi oluşturan durumları, kimseye saldırmadan, kimseyi kırmadan, yıkmadan ama içimize de atmadan ifade etmektir.
Bu parçaya göre öfkeyi kontrol etmek için izlenmesi gereken en sağlıklı yöntem aşağıdakilerden hangisidir?
Öfkeye neden olan uyarıcılardan uzaklaşmak | |
Öfkenin meydana getirdiği sorunları unutmaya çalışmak | |
Öfkeye yol açan nedenleri ya da durumları ortadan kaldırmak | |
Öfkenin nedenlerini ve kaynaklarını görmezden gelmek | |
Öfkeye neden olan durumları doğru bir biçimde dile getirmek |
Soru 24 |
(I) Bizler, 1950 kuşağı öykücüleri olarak kalemi elimize aldığımızda, dilimize sarıldık ve dile büyük önem verdik. (II) Dili hem güzel kullandık hem de dile yeni anlatım olanakları ve söyleyişler kazandırdık. (III) Günümüzün yazarlarının dile karşı takındığı lakayt tavrın aksine, dilimizi geliştirmekten her zaman övünç duyduk. (IV) Günümüzün genç yazarlarında Türkçeye karşı bir sevgi, saygı eksikliği var. (V) Toplumun içinde bulunduğu yozlaşmadan, her şey ve herkes gibi bu gençler de paylarını alıyor ve dili bozarak yozlaştırıyorlar. (VI) Bu durumun en önemli sorumluları ise ne yazık ki medya kuruluşları. (VII) Yazılı ve görsel basında dil kötü kullanılınca bu, toplumun her kesimine ve dolayısıyla da genç yazarlara yansıyor.
Bu parça iki paragrafa ayrılmak istense ikinci paragrafın hangi cümleyle başlaması uygun olur?
VI | |
IV | |
II | |
V | |
III |
Soru 25 |
Son yıllarda başta Amerika Birleşik Devletleri ve Avustralya olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde görülmeye başlayan, ezber bozan cinsten bir alerji türü tıp dünyasında gündeme gelmeye başladı. Bu alerjiyi en ilginç yapan şey, bazı kene türlerinin ısırması sonucu oluşması. Kenelerle ya da başka eklem bacaklılarla taşınan ve bulaştırılan enfeksiyon hastalıkları duymaya alışkınız. Ancak bir “alerji”nin keneden “bulaşması” kulağa hayli tuhaf geliyor. Alfa-gal sendromu olarak adlandırılan alerji, çoğunlukla hastanın kırmızı et yemesinden saatler sonra ortaya çıkan şiddetli bir alerjik reaksiyonla kendini gösteriyor. Hem alerjinin kene tarafından bulaştırılması hem de alerjik reaksiyonun alerjene maruz kalınmasından saatler sonra ortaya çıkması sıra dışı durumlar olduğu için özellikle alerjinin yeni rastlandığı ve duyulup bilinmediği yerlerde teşhis hayli zor olabiliyor.
Bu parçadan sözü edilen alerji türüyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?
Bulaşıcı olma özelliği gösterdiğine | |
Tedavi yöntemlerinin yetersiz kaldığına | |
Tanı koymada güçlükler yaşandığına | |
Belirtisini hemen göstermediğine | |
Zamanla yaygınlık kazandığına |
Soru 26 |
Gelişmiş ülkelerde kamu yararı açısından üç temel meslekten biri kabul edilen mimarlık, Türkiye’nin gündeminde hak ettiği konumda değil ne yazık ki.
Bu cümlede aşağıdakilerden hangisi yoktur?
Türemiş sıfat | |
Belgisiz zamir | |
Basit isim | |
Belirtme durum eki | |
İsim tamlaması |
Soru 27 |
Ülkemiz deniz ekosisteminde çok sayıda canlı grubu var. Deniz bitkileri de bunlardan biri. Deniz ekosisteminde her ne kadar hayvanlar kadar popüler olmasalar da ekosistemin işleyişi açısından çok önemliler. Deniz bitkileri, kara bitkilerinde olduğu gibi çiçeksiz ve çiçekli olarak iki gruba ayrılır. Çiçeksiz bitkileri yosunlar ve algler oluştururken çiçekli bitkileri deniz çayırları ve erişteler oluşturur. Deniz bitkileri fotosentez yoluyla kendi besinlerini üretir. Böylece besin zincirinin ilk halkasını oluşturarak başka canlılara besin sağlarlar. Bunun yanında büyük boyutlu olanlar (makro algler) öteki canlılara barınma ve üreme için yaşam alanı oluşturur. Eczacılık, tıp, kozmetik, gıda gibi alanlarda da kullanılan bu bitkiler derinliği 40 m’ye kadar olan yerlerde bulunur. Yaşam alanı olarak tutunabileceği yumuşak, kumlu ve çamurlu zeminleri seçer. Bu gibi zeminler, başka deniz canlılarınca sürekli kullanılmayan, erozyona uğrayan ve değişkenlerin çok olduğu yerlerdir.
Bu parçada deniz bitkileriyle ilgili olarak aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?
Farklı alanlarda ham madde olarak kullanıldığına | |
Doğal denge açısından önemli olduğuna | |
Hangi türlere ayrıldığına | |
Bulunduğu yere göre fiziksel özelliklerinin değiştiğine | |
Denizin hangi bölgelerinde bulunduğuna |
Soru 28 |
İyi bir gözlemci olduğum için vücut dilini çok (I) iyi analiz ederim insanlarda. Komedide de bunu (II) gözlemliyorum. İnsana nasıl (III) daha komik gelir bu (IV), bu tonlama nasıl daha matrak olabilir, diye düşünürüm. Bunun formülü yok bende. Yani bir öğrenci bana onu (V) yetiştireyim diye gelse hiçbir (VI) şekilde ona ders veremem.
Bu parçadaki altı çizili sözcüklerden hangilerinin türü birbirinden farklıdır?
I ve III | |
II ve IV | |
II ve V | |
IV ve V | |
IV ve VI |
Soru 29 |
---- Kendisine kitap okunan çocuk alternatif bir dünyayı, muhtemel hayatları yakından görme şansına sahip olur. Yani kendi buradan ve bu andaki durumundan çıkıp farklı bir dünyaya girebilir ve bu dünyada yaşananları, kendi yaşıyormuş gibi hissedebilir. Kitap okuma sırasında ebeveynin farklı duygulardan söz etmeleri, okunanları çocuğun yaşamı ile ilişkilendirmesi, karakterin yaşadıkları ve hissettikleri ile ilgili sorular sorması çocuğun diğer insanların bakış açılarına dair farkındalık geliştirmesine yardımcı olur.
Bu parçanın başına düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisinin getirilmesi en uygundur?
Kitap okuma, ebeveyn ve çocuğun ortak dikkatini gerektiren bir eylemdir. | |
Kitaplar, çocukların yaşadıkları iç çatışmaları kolayca yansıtabilecekleri ve bu çatışmaları çözebilecekleri alanlar sağlar. | |
Kitap okumanın sıklığı, çocukların empati kurma yetisi kazanmalarına katkıda bulunmaktadır. | |
Ortak kitap okuma zamanı, çocuğunuzun duygusal gelişimi, sizinle olan sağlıklı iletişimi için gereklidir. | |
Çocuğunuza kitap okumanız, çocuğunuzun hayal gücünü ve yaratıcılığını geliştirir. |
Soru 30 |
(I) Çocuğun yakın çevresi, her zaman ona oyun imkânları sağlayacak çeşit çeşit malzeme ve eşyalarla dolu olmalıdır. (II) Çoğu zaman büyükler için değersiz olan boş ambalaj kutuları, inşaat artıkları, dükkân ve tamirhane süprüntüleri çocuklar için çok ilgi çekici bir oyun malzemesine dönüşebilir. (III) İnşaat yerleri ve evde kırık döküklerin doldurulduğu kutular, çocuklar üzerinde sihirli bir çekme gücüne sahiptir. (IV) Çocuklar oyunlarını değiştirecek ve zenginleştirecek şeyler peşindedirler. (V) Masaların altlarını mağara olarak kullanabildiği gibi, eski kahve değirmenini de film makinesi olarak rahatça kullanır.
Bu parçada numaralanmış cümlelerin hangisinde karşılaştırmaya yer verilmiştir?
I | |
II | |
III | |
IV | |
V |
Soru 31 |
İyi yazarlar bir dergide toplanırlarsa o dergi, iyi dergi olur. Bunu gerçekleştirecek, iyi yazarları bir araya getirecek olan da para parayı çeker örneğinde olduğu gibi editörlerdir. Bunu başaran dergiler önceleri bu nitelikli yazarların bir araya geldiği arkadaş ortamı kimliğine bürünür. Böylelikle aynı mekândaki arkadaş topluluğunun bir faaliyeti olarak var olurlar. ---- Çünkü bu birleşim, ister istemez diğer dergilerle, bu dergiler ve yazarlar arasında bir mesafe oluşturur. Bu durum, nitelikli işler yapsalar da diğer dergileri yazın dışı olmakla suçlamaya kadar uzanır.
Bu parçada boş bırakılan yere düşüncenin akışına göre aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?
Ancak kendi içinde birleşmenin mekânı olan bu dergiler, sonraları dışarıdan ayrışmanın odağı olmaya başlar. | |
Ne yazık ki çoğu zaman dergi yazarlarının ortak bir zevk paydasında buluşmaları zor olmaktadır. | |
Bir süre sonra dergide yazılanlara duyulan ilgi daha da artar. | |
Maddi olanaksızlıklar ise derginin yayın hayatını sekteye uğratan ana ögelerin başında gelir. | |
Kalıpları zorlama anlayışı estetik bakış açısından taviz vermeyi beraberinde getirir. |
Soru 32 |
Çekim eki alarak veya almadan, niteledik leri ismin yerine geçecek şekilde kullanılan sıfatlara “adlaşmış sıfat” denir. Eğer bu adlaşmış sıfatlar “sıfat-fiil” türünde bir fiilimsi ise bunlara ayrıca “adlaşmış sıfat-fiil” ismi de verilir.
Bu açıklamaya göre aşağıdaki atasözlerinin hangisinde hem “adlaşmış sıfat” hem “adlaşmış sıfat-fiil” vardır?
Akıllı köprü arayıncaya dek deli suyu geçer. | |
Acıkmış, kudurmuştan beterdir. | |
Tok, açın hâlinden bilmez. | |
Topalla gezen aksama öğrenir. | |
Zenginin malı, züğürdün çenesini yorar. |
Soru 33 |
Roman karakterlerini oluşturmak sözcükler aracılığıyla bir figüre beden ve ruh vermektir. (I) Romancı bu karakterlere bir yaşam kazandırarak onları yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline getirir. (II) Böylece yapıtının yaşama bakan penceresini açık tutma çabası içinde olur. (III) Yazar bu süreçte, zihnindeki bildik, tamamlanmış bir kişiliği aslında metnine yansıtır. (IV) Oluşturduğu kahramanı temsil edecek özelliklerin, altını çizmeye çalışır ve onu “ses”lendirir. (V) Pek çok yazar için karakter oluşturmak, sadece bir hayatın aktarılması değil, aynı zamanda hayatın atlanan bir yanına dikkat çekme girişimidir. (VI) Bizde iz bırakan eserlere baktığımızda bu gerçekliği net bir şekilde görebiliriz.
Bu parçada düşüncenin akışına göre “Çünkü nitelikli bir yazarın yazma gerekçesi, her durumda bir duyuş, hissediş olarak hayata dair bir tavır almak, ona sanat yoluyla müdahale etmek olmuştur.” cümlesinin numaralanmış yerlerden hangisine getirilmesi gerekir?
I | |
III | |
IV | |
V | |
VI |
Soru 34 |
I. Bir sanatçı okurlarının, çevresinde gördüğü olaylara alışılmışın dışında bir duyarlılıkla bakmasını sağlayabiliyorsa yetkin sanatçı kimliğini hak eder.
II. Sanatçı, yapıtlarıyla insanları tekdüze bir yaşantının sıkıntılarından kurtarmalı, onların renkli hayal âlemlerinde soluklanmalarını sağlamalıdır.
III. Bir yazarın eserlerinde ortaya koyduğu düşünce zenginliği, okurlarının sahip olduğu kültürel birikimle anlam kazanabilir.
IV. Bir sanatçı, popüler sığ kültüre tutsak olmadan, kendi özgün çizgisini koruyarak eser vermeyi amaçlamalıdır.
V. Ortaya koyduğu ürünlerle insanlarda bir farkındalık oluşturamayan sanatçının başarılı olamayacağı hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Yukarıda numaralanmış cümlelerin hangileri, anlamca birbirine en yakındır?
I ve II | |
I ve V | |
III ve IV | |
III ve V | |
IV ve V |
Soru 35 |
35. - 36. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
Diğer türlerde olduğu gibi efsanelerin de kendilerine özgü kuruluş kuralları vardır. Her topluluğun bünyesinde farklı şekillerde yer alan yaşam anlayışı ve inanç sistemleri efsanelerin yapısını şekillendiren en başat ögelerdir. Ayrıca efsanelerin gerçek yaşamla olan bağını hissettirmesi ve yapısında var olan inandırıcılık özelliği, ondaki olağanüstülükleri kolayca örter. Dış yapıları açısından incelendiğinde ise belirli bir yapıları yoktur. Anlatırken dile dikkat etmek gerekir. Günlük konuşmaya girmiş sözcüklerden kaçınmak, geleneksel anlatım biçimine uymak, şiirli bir dil kullanmak gerekir.
Bu parçaya göre efsanelerin biçimlenmesindeki en önemli etken aşağıdakilerden hangisidir?
Estetik, şiirli bir dile sahip olma | |
Toplumların yaşama bakış açıları ve dinî inançları | |
Gerçek yaşamdan alınmışlığı hissettirme | |
Geleneksel öyküleme tekniklerine yer verme | |
Toplumcu görüşü benimseyen anlatımla oluşturulma |
Soru 36 |
35. - 36. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
Diğer türlerde olduğu gibi efsanelerin de kendilerine özgü kuruluş kuralları vardır. Her topluluğun bünyesinde farklı şekillerde yer alan yaşam anlayışı ve inanç sistemleri efsanelerin yapısını şekillendiren en başat ögelerdir. Ayrıca efsanelerin gerçek yaşamla olan bağını hissettirmesi ve yapısında var olan inandırıcılık özelliği, ondaki olağanüstülükleri kolayca örter. Dış yapıları açısından incelendiğinde ise belirli bir yapıları yoktur. Anlatırken dile dikkat etmek gerekir. Günlük konuşmaya girmiş sözcüklerden kaçınmak, geleneksel anlatım biçimine uymak, şiirli bir dil kullanmak gerekir.
Bu parçada efsanelerle ilgili olarak
I. Yazınsal bir söyleyişle anlatıldığına
II. Daha çok dinî konularda oluşturulduğuna
III. Gerçekçilik yönünün ağır bastığına
IV. Toplumları şekillendiren bir yapıları olduğuna
yargılarından hangilerine değinilmemiştir?
I ve II | |
I ve III | |
II ve III | |
II ve IV | |
III ve IV |
Soru 37 |
37. - 38. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
I. Binlerce yıldır bilim insanları suyun tadı olmadığını iddia etmişlerdir. Onlara göre suyun tadı, diğer tatlar için bir temeldir. Bir başlangıç noktasıdır, bir referanstır. Suyun dilimizdeki etkisi, karanlığın gözümüzdeki, sessizliğin kulağımızdaki etkisi gibidir. Aristo, “Doğal bir madde olan su tatsızdır.” der. Ona göre su, sadece diğer tatlar için bir araçtır. Hatta daha sonraki yıllarda, suyun tatsız olduğu ama sudan önce tattığımız yiyeceklerin etkisiyle suyun tadının değişik hissedildiği düşüncesi savunulmuştur.
II. Günümüzde böceklerin ve amfibilerin suyun tadını algılayabildiğini fark eden bilim insanları, memelilerin de benzer bir algıya sahip olabileceğini düşünmeye başladı. 2017 yılında farelerin dilinde suyu algılayan tat alma hücrelerini bulmak için gerçekleştirilen bir dizi deney, suyun tadı ve ağzımızda algılanması ile ilgili düğümü çözmek üzere olduğumuzu gösteriyor. Deney sonucunda asitliği algılayan ekşi reseptör hücrelerinin su varken uyarıldığı fark edildi.
Bu iki parçayla ilgili olarak aşağıdakilerden hangisi söylenebilir?
II. parçada, I. parçada ileri sürülen olgunun olumlu taraflarına değinilmiştir. | |
I. parçada ele alınan düşünce, II. parçada örneklerle somutlaştırılmıştır. | |
II. parçada, I. parçada söylenenlerle çelişebilecek gelişmelere yer verilmiştir. | |
Parçalarda aynı düşünceyi destekleyen görüşler, farklı yönleriyle ele alınmıştır. | |
Her iki parça da yeni düşünce ve yaklaşımlara kapı aralamak için oluşturulmuştur. |
Soru 38 |
37. - 38. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
I. Binlerce yıldır bilim insanları suyun tadı olmadığını iddia etmişlerdir. Onlara göre suyun tadı, diğer tatlar için bir temeldir. Bir başlangıç noktasıdır, bir referanstır. Suyun dilimizdeki etkisi, karanlığın gözümüzdeki, sessizliğin kulağımızdaki etkisi gibidir. Aristo, “Doğal bir madde olan su tatsızdır.” der. Ona göre su, sadece diğer tatlar için bir araçtır. Hatta daha sonraki yıllarda, suyun tatsız olduğu ama sudan önce tattığımız yiyeceklerin etkisiyle suyun tadının değişik hissedildiği düşüncesi savunulmuştur.
II. Günümüzde böceklerin ve amfibilerin suyun tadını algılayabildiğini fark eden bilim insanları, memelilerin de benzer bir algıya sahip olabileceğini düşünmeye başladı. 2017 yılında farelerin dilinde suyu algılayan tat alma hücrelerini bulmak için gerçekleştirilen bir dizi deney, suyun tadı ve ağzımızda algılanması ile ilgili düğümü çözmek üzere olduğumuzu gösteriyor. Deney sonucunda asitliği algılayan ekşi reseptör hücrelerinin su varken uyarıldığı fark edildi.
I. parçanın anlatımıyla ilgili olarak
I. Tanık göstermeye başvurulmuştur.
II. Dil, göndergesel işlevde kullanılmıştır.
III. Somutlamaya başvurulmuştur.
IV. Devrik cümlelere yer verilmiştir.
yargılarından hangileri söylenemez?
Yalnız I | |
I ve II | |
Yalnız III | |
III ve IV | |
Yalnız IV |
Soru 39 |
39. - 40. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
Bu yazar, kitaplarında dil işçiliğine, akıcı ve duru bir anlatıma, kendine has bir “metin sesi” taşıyan üsluba çok önem verir. Bu sabırlı ve dikkatli dil işçiliği, yazarın öykülerine büyük bir değer ve zenginlik kazandırmaktadır. O, dile yaklaşımıyla, her sözcüğü iğne oyası işlercesine incelikle metnine dokumasıyla, iyi yazarlarımız arasında en başta gelenlerden biridir. Yazar, dilin süzülüp damıtıldığı, anlamların metnin içerdiği katmanlarda yeni boyutlar kazandığı, yaratıcı okumalar gerektiren öykü türünde yazmayı yeğledi; geniş bir metinsel alana çok sayıda sözcükle yayılan anlatılardan uzak durdu. Bu yazarımız için öykü yazmak; heyecanlı, sürprizlerle dolu büyülü bir yolculuk oldu her zaman. Bu sanatsal çabası sırasında yaşadığı çağı anlamaya çalışan yazar, zamana çentik atmaktan geri kalmadı. Zamanla bu çentikler silikleşse de değerini hiçbir zaman yitirmedi.
I. Anlaşılmasının çaba gerektirmediğine
II. Az ve öz yazmayı tercih ettiğine
III. Titiz ve özenli çalıştığına
IV. Özgün yönler barındırdığına
Bu parçada sözü edilen yazarla ilgili olarak yukarıdakilerden hangilerine değinilmemiştir?
Yalnız I | |
I ve II | |
II ve III | |
II ve IV | |
Yalnız IV |
Soru 40 |
39. - 40. soruları aşağıdaki parçaya göre cevaplayınız.
Bu yazar, kitaplarında dil işçiliğine, akıcı ve duru bir anlatıma, kendine has bir “metin sesi” taşıyan üsluba çok önem verir. Bu sabırlı ve dikkatli dil işçiliği, yazarın öykülerine büyük bir değer ve zenginlik kazandırmaktadır. O, dile yaklaşımıyla, her sözcüğü iğne oyası işlercesine incelikle metnine dokumasıyla, iyi yazarlarımız arasında en başta gelenlerden biridir. Yazar, dilin süzülüp damıtıldığı, anlamların metnin içerdiği katmanlarda yeni boyutlar kazandığı, yaratıcı okumalar gerektiren öykü türünde yazmayı yeğledi; geniş bir metinsel alana çok sayıda sözcükle yayılan anlatılardan uzak durdu. Bu yazarımız için öykü yazmak; heyecanlı, sürprizlerle dolu büyülü bir yolculuk oldu her zaman. Bu sanatsal çabası sırasında yaşadığı çağı anlamaya çalışan yazar, zamana çentik atmaktan geri kalmadı. Zamanla bu çentikler silikleşse de değerini hiçbir zaman yitirmedi.
Bu parçada geçen “zamana çentik atmak” sözüyle anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?
Kararlı ve istikrarlı bir tutum sergilemek | |
Okur üzerinde güçlü etki bırakmak | |
Unutulmaz olay ve kişilere yer vermek | |
Kalıcı nitelikte tespitlerde bulunmak | |
Güncel gelişmeleri ön plana çıkarmak |
Liste |